Değerlerle Büyüme: Şirketinizin Yolculuğu

Şirket değerlerine yaklaşımımız son yıllarda hem değişti hem de, dürüst olmak gerekirse, bazen geriye gitti. Eskiden değerler daha çok "olması gereken" bir liste gibi görülürdü—duvarlara asılan, ama işin gerçeğinde kimin ne kadar önemsediği belirsiz kalan ifadeler. Şimdi ise sektör, bu değerlerin sadece bir "vizyon" değil, gerçek bir iş gerekliliği olduğunu fark etmeye başladı. Ama burada bir sorun var: Herkes aynı şeyleri söylüyor. İşte tam bu noktada biz, bu değerlerin sadece konuşulacak şeyler değil, profesyonel hayatın tam merkezinde yer alan becerilere dönüştüğünü gösteriyoruz. Peki bu değişim ne anlama geliyor? Değerler bize sadece "iyi bir şirketiz" demekten daha fazlasını sunuyor, ama bunu fark eden kaç kişi var? Örneğin, bir şirketin "şeffaflık" değerini ele alalım. Şeffaflık, sadece açık raporlamalar ve net iletişimden ibaret midir? İlk bakışta öyle görünebilir. Ama işin derinine indiğinizde, bu değer ekip içinde güven inşa etmek, kriz anlarında hızlı karar almak ve hatta uzun vadeli müşteri ilişkilerini güçlendirmek gibi çok daha az konuşulan etkiler yaratabilir. Bu, sadece değerleri anlamaktan değil, onları hayata geçirecek becerilere sahip olmaktan geçiyor. İşte bu noktada, birçok deneyimli profesyonelin bile eksik kaldığını görüyoruz. Çünkü herkes "şeffaf olun" diyor, ama şeffaflığın gerçekten ne anlama geldiğini bilen ve bunu uygulayabilen kaç kişi var? Sonuçta mesele şu: Bugünün iş dünyasında, fark yaratmak istiyorsanız klişelere takılıp kalamazsınız. Güçlü bir değer anlayışına sahip olmak, sadece herkesin bildiği avantajları değil, daha derin, daha az belirgin faydaları da kucaklamayı gerektiriyor. Bizim yaklaşımımız tam da bu noktada farklılaşıyor—katılımcılara sadece ne yapılacağını değil, bunu neden ve nasıl yapacaklarını kavramaları için gereken içgörüyü sunuyor. Ama belki asıl soru şu: Bu beceriler sadece iş hayatında mı önemli, yoksa kişisel olarak da sizi dönüştürür mü? İşte bu sorunun cevabını, ancak sürece dahil olanlar gerçekten anlayabilir.

Bu şirket değerleri kursu boyunca, öğrenciler ilk olarak temel kavramlarla tanışır. "Değer" kelimesinin hem kişisel hem de kurumsal bağlamda ne anlama geldiğini tartışmakla başlarlar. Ama bu tartışma öyle akademik bir havada geçmez—daha çok herkesin kendi deneyimlerini ortaya koyduğu, küçük hikâyelerle zenginleşen bir sohbet gibi düşünün. Mesela bir katılımcı, çocukken aldığı bir dürüstlük dersinden bahsederken, diğeri iş yerinde yaşadığı bir adalet krizini paylaşabilir. Böylece kavramlar soyut olmaktan çıkar, gerçek hayata bağlanır. Bir yandan da herkes kendi sınırlarının farkına varır; bu, bazen rahatsız edici olabilir. Kursun ortalarına doğru tekrarlayan bir tema belirginleşir: empati. Ancak, burada empati sadece diğerlerini anlamaktan ibaret değil. Kendi duygularını anlamadan başkasını anlamanın mümkün olmadığını fark ederler. Bu yüzden katılımcılar, sık sık "Ben neden böyle hissettim?" ya da "Bu durumda nasıl davranırdım?" gibi sorularla baş başa kalır. Bu aşamada yapılan bir görsel aktivite vardır—bir daire üzerinde kendi değerlerini ve önceliklerini yerleştirdikleri bir harita oluştururlar. Kimi insan için bu harita oldukça düzenlidir, kimi için ise kaotik bir labirenti andırır. Bu farklılıklar oldukça etkileyicidir. Bazen konu hiç beklenmedik bir şekilde dallanıp budaklanır. Bir keresinde, "dürüstlük" tartışılırken bir katılımcı, yalan söylemenin her zaman kötü bir şey olup olmadığını sorgulamıştı. "Beyaz yalanlar?" demişti, "Ya hayat kurtarıyorsa?" İşte o an, sınıfta bir sessizlik olmuştu. Bu tür anlar kursun en unutulmaz bölümlerinden biri hâline gelir çünkü kimse doğru cevabı bilmez. Belki de asıl mesele, doğru cevabı aramak değil, doğru soruyu sorabilmektir.